21 Haziran 2011 Salı

saçmalamayın. bu kadar net

ne, amaç ne? ssg kocaman şirketi yönetiyor. parasız çalıştırdığı kondüktörler şu anda dahi yeni yazarları onaylıyor. onlara sadece "kondüktör" adlı yaldızlı bir unvan veriyor ve sen diyorsun ki: yazma. tepki verirsek, ssg bizi dinler, geri adım atar. kıçımızın üstünden eylem yapmak kolay. sıkıyorsa hadi gelin, parasız eğitim için yarın eylem yapalım. ya da yök'e karşı da olabilir. ne dersin? çıkar mısın sokağa? yumruğunu kaldırabilir misin? copu kıçına yemeye niyetli misin?

sanmam. sizin hayatınız internet olmuş. çünkü kaçıyorsunuz. gerçekten. özgürlüğünüzü elde edemiyorsunuz ve internete yöneliyorsunuz. ne yalan söylemeli, ben de özgürlüğü elde etmede pek başarılı değilim. lakin, gerçeğin burada olmadığını farkında olanlardan biriyim. ssg ve onun gibiler sizin farkında olmamanız üzerinden para kazanan insanlar. özgürlüğü, kendini ifade etmeyi buralarda aramamızdan para kazanan insanlar. olumlu yönleri var, olumsuz yönleri var. her "şey"den kar elde edilen bir toplumsal sistem.

ve orospu çocuğu mu? ahah, ağzımı bozsam gg olacak. varsın olsun, anandır:)

komik. birisi de işi gücü yok, eksiliyor habire. komik vol.2 sanki artı-eksi umurumda.

her neyse, 22 haziran 2011'de entry giren orospu çocuğu bir insandır, yazardır. bak bu da formata uysun diye. garip bir entry oldu bu. neden mi? çocukca davranıyorsunuz. çünkü tamamen kaçıyorsunuz. sadece gülüyorum ve eğleniyorum.

bir takım eklemeler.

16 Haziran 2011 Perşembe

Arçelikden Alınan Ürünler

ben gozlerimi yumuyorum bu ulusalci cenahin igrencligini gormemek icin ama goz yummak yetmiyor.

biliyorsunuz, imamin ordusu basilmadan toplatilinca ulusalci cenahta firtinlar koptu. fahrenheit 451'ler fasizm geliyorlar havada ucustu. tabii aramizdan saf olanlar da sandi ki bu adamlar, hicbir kitap toplatilmasin, hicbir yazili eser yakilmasin istiyorlar.

sonra aralarindan biri taraf gazetesi yirtti. zaten bu zamana kadar nasil durduklari asil sasirtici olandi. ve ulusalci cenahtan orgazm cigliklari, karsilikli tebriklesmelerin arti arkasi kesilmeden gelmeye basladi. megersek adamlar taraf gazetesini yakilsin diye beklerlermis.

ben daha ne diyeyim. bu igrencligin bu sefilligin bu pespayeligin herkes farkinda degil mi? bu igrenc varolusa saplanmis ulusalcilara yemin ederim uzuluyorum.


Arçelik Ürünleri


Arçelik Kullanıcı Yorumları


Arçelik Kullanıcı Yorumları

15 Haziran 2011 Çarşamba

ancak görmek isteyen ya da başarabilen bireylerin ifade ettiği farktır...

mesela ben; teknoloji okuryazarlığı ilkokul düzeyinde, mail atmayı ve chat yapmayı bilmenin ötesine geçmeyen biriyim. 2gb rami olan bilmemkaç çekirdekli bir bilgisayarla, sıradan bir bilgisayar arasındaki tek fark benim için fiyatı olabilir. kullanımı açısından farkları ayırt edemem zira.
ya da diyelim ki; arabalarla hiç ilgilenmemiş, belki kullanmayı bile bilmeyen biriyim. bir maserati ile skoda arasındaki tek fark benim için görüntüsü olacaktır en fazla.

mevzu burda evlenilecek/eğlenilecek kızlarla ilgilenmek ya da bilgi sahibi olmanın ötesinde, böyle bir farkın varlığından haberdar olmak,bunu kabul etmekten ortaya çıkıyor. insan evladı tabi ki kendi menfaatlerini düşünüp, işine yaramasını umarak bir işe koyulur, önce kendini düşünür. ama şunu da unutmamak gerek ki, bir kızı ya da erkeği yüz kişi ister, bir kişi alır. karşınızdaki insanın sizin evlilik kriterlerinize uymaması, menfaatiniz doğrultusunda olmaması o insanın evlenilecek kategorisinde olmadığını göstermez. en fazla "sizin" evlenilecek kategorinizde değildir.

ancak yine göz ardı edilemeyecek bir gerçek var ki; toplum düzeninde şu veya bu şekilde bilincimize yerleşen kalıplar hareketlerimizi etkiler/kısıtlar. her birey dünyayı doğrudan ya da tarafsız anlamak yerine yaşadığı toplumun kendisine kazandırdığı dil ile tanır, yani etrafınızda bu ayrımdan bahseden insanlar varken; ve örneğin bu insanlar sizin evlilik kriterlerinizi gayet iyi karşılayan bir kadına daha önceden "eğlenilecek kız" etiketini yapıştırmışlarsa, ister istemez bu ayrımdan haberdar olur, ve çoğu zaman malesef tercih ettiğiniz kadından vazgeçmeye kadar gidebilen davranışlar sergileyebilirsiniz.

ama işte , toplu bilincin oluşturabileceği bir ayrım değildir bu ; çünkü kadın dediğin duvara sabit bir tablo değil ki önünden geçen herkes aynı şeyi görsün!
"eğlenilecek kız" kategorisini (!) aşağılayan, diğerini yücelten konuşmalar, işe kategorize edilenler tarafından bakan biri olarak belirtmeliyim ki yalnızca kadınları rol yapmaya, isteklerini bastırmaya, boşvermeye, nihayetinde mutsuzluğa sürüklemekten başka işe yaramıyor. sonra bu mutsuz kadınlar anne olup, maruz kaldıkları baskıların etkisinde mutsuz çocuklar yetiştiyorlar... sonuç ortada.

böyle bir farkı yaratanın ancak ve ancak evlenmeyi isteyen kız- evlenmeyi istemeyen,düşünmeyen ya da istediğini göstermek istemeyen kız arasında oluşabileceğini, diğer bildiklerinizin yalnızca ataerkil genellemeler olduğunu lütfen unutmayın.üzmeyin, üzülmeyin.

hasta yakınları kemoterapi esnasından öyle koruyucu bir hale dönüyor ki...

hasta yakınları kemoterapi esnasından öyle koruyucu bir hale dönüyor ki.. kendi yaptıklarımı şimdi düşününce bozulmadığını sandığım psikolojimin aslında hiç de normal olmadığını görebiliyorum..

öylesine güçlü durmaya çalışıyosun ki.. hasta olan annenin kılına zarar vermemek için dişlerini çıkarıveriyorsun etrafındaki herşeye karşı.

annem saçlarını yeni yeni kaybediyordu.. ablamla sürpriz! olarak gidip kendi kafamızda deneyip, ağlaya ağlaya peruk aldık. kendi saç boyunda zaten. kısacık. çok belli olmuyor hani.. ama saçlar iyiden iyiye gidince kafada durmadığı için kendini belli etmeye başlamıştı artık. 

otobüsteyiz. nasıl bir savunmaya girdiysem karşıda oturan teyze annemin saçına bakıyor diye kaş göz yapıp baktırmamaya çalışmıştım. ulan kadın ne anlayacak benim ne anlatmak istediğimden? bakmaya devam ediyor tabi. ölümcül bakışlar atıp, anlamsız kaş göz işaretlerimin sonu gelmeyince mana veremeyip yer değiştirmişti kadın. bi film sahnesi falan olsa eminim epeyce gülerdim o çaresizliğe.

bir diğeri de yine otobüs sırasındayız. benim yaşlarımda bi kız annemi itip kendi binmeye çalıştı otobüse. allaaaaahhhhhh daha kadın yeni çıkmış kemoterapiden. ben aylardır kadını öpmüyorum, dokunmuyorum. sen gelip itekliyosun benim dünyadan değerli annemi. ne olduğumu şaşırıp harala gürele eşliğinde bi baktım yumruğum havada. bi baktığım duyduğum garip ses benim. hemen kendime geldim. ama çok geçti tabi. 

anneniz bu dönemi biraz olsun huzurlu geçirmek istiyosa siz siz olun benim gibi delirip, tırnaklarınızı herkese karşı çıkarmayın. hanım hanımcık kız olun. valla bak. 

benim derdim akp savunuculuğu değil

Ben genelde sıcağı sıcağına yorum yapmayıp, bazı şeylerin yatışmasını beklerim ama bu sefer dayanamıyorum çünkü bu komik durum traji-komiğe dönüştü. bu seçim sonuçlarında ne çıkmış meydana? türkiye'de birçok insan aptalmış, kazık yemeyi seviyormuş da ondan seçmiş akp'yi. vay efendim vay. yıllardır siyaset okuyorum, çalışıyorum bir türlü fark edemedim bunu. meğersem ülkemin kendini elit sanan kısmına sormam gerekiyormuş
bu mudur partinin yıllarca oyunu arttırarak iktidara gelmesinin sebebi. okurken, tüm ülkelerin seçim sistemlerini inceledik, tüm siyasi tercihlerin analizini yaptık, neredeyse ama hiçbir parti için, halk aptal olduğundan iktidara geldi diye bir sonuç çıkmadı ya. azıcık pekmez mi yiyeceksiniz, ne yapacaksınız kafasınız çalıştırıp ülkenin dinamiklerini inceleyin. ama biliyorum ki niyetiniz insanları aşağılarken kendinizi yüceltmek. bazı gruplar kendilerini çoğunluğa katarak var olurken siz de kendinizi belli bir azınlığa dahil ederek elit olduğunuz düşünüyorsunuz. yani akp analizinin altında, sizin kendinizi yükseltme niyetiniz var. bahane arıyordunuz, buldunuz
benim derdim akp savunuculuğu değil, alakam yok. ben seçimlerin, liderlerin, başkanların sadece vitrin olduğuna inanırım. yani iktidara kim gelirse gelsin, alttan makine işler, sistem zaten kuruludur. parti liderleri ancak meydanlarda birbirine laf sokar. o yüzden, r. tayyip erdoğan, kılıçdaroğlu, bahçeli isimleri benim için bir şey ifade etmez. ama sen bu yüksek oy oranını aptallık olarak açıklarsan, ülkenden hiç haberin yok derim. madem gelip buraya müthiş iddialarınızı sereceksiniz, o zaman ülkenizin sosyo-kültürel ve hatta ekonomik yapısını inceleyin. bu ülkede koalisyonlar oldu, chp de fi tarihinde tek başına iktidar oldu. chp'nin neden fi tarihinde tek başına iktidar olduğunu düşünün bakalım.o zaman halk akıllıydı da bir şeyler yiyip, içti, kafasına bir şeyler düştü de sonradan mı aptal oldu. hani özgürlük diye bir tarafınızı yırtıyordunuz. özgürlük şu mu: sizin istediğiniz kişi seçilince hür irade, istemediğiniz seçilince aptallık. seveyim sizin o koşullu özgürlüğünüzü.
din sömürüsü için oy veriliyorsa da bir sürü dini öne alan parti var, kaç oy almışlar sayın. akp'nin iktidarda olması halkın aptallığından değil akp'nin halkla ilişkiler uzmanlarının başarısındandır. akp'nin kendini çok iyi ''pazarlamasındandır'', akp'nin halkın dilini çözmesindendir. bir icraatı yapıp yapmayacağı kesin değil, ama onu yapacağına inandırması kesindir. leyla ile mecnun'un ismail abi'sinin de dediği gibi, kılıçdaroğlu, muhalefeti virvirvirvir erdoğan'ın ak dediğine kara demekle bir tutmasaydı meydanlarda , halkı dilinden yakalasaydı, şimdiye o oylar yükselmişti. bu arada tanıdığım birçok izmirli (hani siz öne çıkarıyorsunuz ya, o yüzden bu şehrin örneğini verdim) chp'ye oy verdiğini ama icraatlarının berbat olduğunu söyler misal. neden verdin oy deyince, sebep belli : akp'nin oyları azalsın. işte bu zihniyetle bir yere varamazsınız. yapmanız gereken şey millete aptal demek yerine, akp'nin taktiklerini incelemekti ama kendinizi elit belletme fırsatını kaçıramadınız değil mi? içiniz el vermedi. kılıçdaroğlu'ndan aklımda kalan tek şey meydanda ağzından erdoğan' ı düşürmemesi. harcadı kendini. samimi bir insan olduğuna, güzel şeyler yapmaya çalıştığına inanıyorum. ama partisi, dar ve yandan yemiş bir elitist bakış açısıyla giriyor seçimlere. akp çözmüş işi, bu ülkenin oy vereni, sizin gibi gılorya ciinslerde, tivitirda oluşturmuyor hayat görüşünü (chplileri değil, seçmene aptal diyenleri kastediyorum)
hiçbir siyasi partiye yakın hissetmiyorum kendimi. siyaset okumama rağmen güncel siyasetten nefret ederim. benim olayım daha çok felsefesiyle ilgili. akp propagandası diyenlere de fazıl'la takılmalarını öneririm. böyle bol oksijenli bir yere çıksınlar, yaylaya filan. akp, mhp, chp umrumda değil. ama okuduğu iki köşe yazarıyla seçmene aptal diyerek olayı bağlarsanız bana gelirler. sözlükte siyaset de yazmam pek, çünkü yetişkin vücudundaki ergenler beni rahatsız ediyor, sadece analiz yapacaksanız kaynak kıçınız olmasın. onu diyorum

milliyetçi, laik, cumhuriyetçi kısacası atatürkçü bir insan olarak !!

milliyetçi, laik, cumhuriyetçi kısacası atatürkçü bir insan olarak, 12 haziran 2011 milletvekili genel seçim sonuçları benim bu ülke insanı ile ilgili inançlarımı ve umtlarımı neredeyse sıfır noktasına indirmiştir.

seçim öncesi akp'nin birinci parti olarak çıkacağını tahmin etmek hiç de zor değildi. ancak %50'lik bir oran açıkçası hiç beklemediğim bir sonuç oldu. çünkü ben türk halkının değerlerinin yokedilmesine karşı bu kadar duyarsız olabileceğini tahmin etmemiştim. daha önceki seçimlerde akp'ye oy veren, daha önce mhp, chp, anap gibi partilere oy vermiş olanların, geçtiğimiz süreçte yaşananlardan dolayı akp'den vazgeçeceklerini düşünmüştüm. benim penceremden bakınca bunun başka yolu yoktu.

seçim sonrası tabloya baktığımızda ise akp'nin bırakın oy kaybetmeyi 2 de 1 oranını neredeyse yakaladığını görüyoruz.

türkiye cumhuriyetinin sade bir vatandaşı olarak ben oy vermek için sandığa giderken geride bıraktığımız sekiz buçuk yıla baktım ve aşağıdaki başlıkları göz önünde bulundurarak oyumu verdim. önem sırasına göre listelersek;

1. 2002'de terör yok denecek kadar az seviyedeyken şimdi devlet ile pazarlık masasına oturabilecek güçte.
2. pkk'nın sesini yükseltebilmesi için zemin hazırlandıkça, kürt sorunu dönülmez noktalara geldi ve şu anda anadil, özerklik tartışır olduk.
3. cari açık her geçen gün hızla arttı ve sonu olmayan bir sıcak para politakasıyla balon bir ekonomi oluşturuldu.
4. 2002'de koalisyon hükümeti dış borcu müthiş bir düşüşle teslim etmesine rağmen, o günden bugüne geldiği nokta sayesinde türkiye yine dışa bağımlı bir ülke haline getirildi.
5. işsizlik oranı gün geçtikçe arttı ve mağdur olan bilinçli gençlik her defasında kaba kuvvet uygulanarak susturulmaya çalışıldı.
6. işçinin, memurun, emeklinin alım gücünün gittikçe düşmesi sonucu, aza kanaat ettirip bazı haklarından vazgeçmeye zorlandı.

bu ana başlıkların herhangi biri taraflı söylenen sözler değil, ben burada üşenip rakamlar verip daha bilimsel açıklamalar yapamasam da her biri rakamlarla kanıtlanabilecek unsurlar.

durum böyleyken türk halkı herşeye rağmen akp diyorsa eğer, türkiye cumhuriyetinin geleceğine dair umutlarım azalıyor benim.

akp'ye oy veren kişilerin sebepleri arasında verdikleri hizmetler var mesela. doğrudur akp karayolları ve konut projeleri konusunda iyi çalışmıştır, ama babasının hayrına da yapmamıştır bunu. bu hizmetler kendisine villalar, gemicikler, yeni ortaklıklar olarak geri dönmüştür. ayrıca globalleşşen dünyanın kuralları değişmişken, oy vermede etken olmamalı bu hizmetler. pembe bir dünyada yaşamıyoruz maalesef.

bir diğer sebep ise akp'nin anayasa değişikliği vaadi. evet anayasa değişmelidir ama nasıl? akp anayasa değişikliğinden ne anladığını bülent arınç'ın ağzından açıklamıştır. "türkiye devletinin yönetim biçiminin cumhuriyet olması dışında her maddesi tartışılabilir" diye. bu ne demek ülkenin bütünlüğü, anadili, bayrağı tartışılabilir. yani o cumhuriey dediği gani müjde senaryosu gibi osmanlı cumhuriyetine dönüverir. bu açıklamayı yapan bir hükümete oy veren her bir birey, ileride ülkenin bölünmez bütünlüğüne gelecek her zarardan sorumludur.

akp hükümeti döneminde çadır mahkemeleriyle salınan vatan haini teröristleri hiç söylemiyorum, veya 3 yılı aşkın süredir hakkında hükm verilmeden içeride olan insanları da saymıyorum. çünkü bu %50 ile gördük ki bizim insanımızın umrunda değil. gencecik yaşında senin benim güvenim için toprak altına giren beden hiç akıllarına gelmiyor, vicdanlarını sızlatmıyor çünki.

bir bdp gerçeği var 2011 seçimlerinde. bence seçimden başarıyla çıkan tek parti. bu başarının müsebbibi ise akp hükümeti. bdp'nin her adayı pkk'lı olduğunu alanlarda bağırdı, hepsi alenen türkiye cumhuriyeti devletini tehdit etti, istediklerimiz olmazsa kanlı eylemlerimiz başlar, ayaklanmalar çıkar diye. ve 8,5 yıldır bu ülkeyi yöneten ve "allaha şükür ülkede olan biten herşeyden haberimiz var" diyen, herşeyin kendi kontrolü altında ilerlediğini öne süren hükümet bu tehditlere boyun eğdi, hükümet boyun eğdikçe onlar daha yüksek perdeden konuştular. ortaya bir "açılım" lafı atan hükümet belirsiz bir ortam yarattı ve teröristleri müzakere edilebilir topluluk haline getirdi. şimdi bdp "madem anayasa değişiyor biz federe devlet istiyoruz, kabul etmezseniz olacaklardan biz sorumlu değiliz diyor."

bir yanda başkanlık sistemi sevdasındaki başbakan, diğer yanda her geçen gün güçlendirdiği pkk. belki önüzdeki 4 yıl içerisinde olmaz ama çok da uzak değildir ortalığın karışması. ortalığın karışmasından yana değilim elbet ama bu kötünün iyisi olan seçenek. diğer seçenek ise bu duyarsız türk milletinin kendiliğinden teslim olması.

özetlersek türkiye'de hayat toz pembe değildir, barış ortamı, iyi giden bir ekonomi yoktur. millet bu durumun ayırdına varmaz ise büyük tehlikeler kapıdadır.

komplo teorisyeni demesin kimse, karanlık tablolar çizmek kimsenin çıkarına değil. umarım haksız çıkarım desem de geçmiş veriler ne yazık ki beni haklı çıkaracak gibi.

uğruna neyim varsa vereceğim dizidir, yeter ki yıllarca izleyeyim

baştan tanım; uğruna neyim varsa vereceğim dizidir, yeter ki yıllarca izleyeyim, yeter ki yayından kalkmasın..

uzun yazmak istiyorum okuyana teşekkür, okumayana saygılar sonsuz ama "özet geç piç" diyeni kınarım bak söylemedi demeyin yapım bu..

misafir münasebetiyle izleyemedim televizyondan -kanal açıktı ama valla bakın reyting cihazım yok gerçi ama olmasa da sanki benim kanalım açık değilse olabilecek her türlü kötü olayda (yayından kaldırma, reyting eksikliği gibi) kendimi suçlarım manyak mıyım ne?*- internet sağolsun indirdim bundan önceki 16 bölüm gibi ve izledim sonunda.. his yüklendim, duygu yüklendim, saygı yüklendim aldım klavyeyi elime..

arşivci bir insanım ben. gülmeyi severim güldüğüm şeyleri paylaşmayı da saklamayı da sonra açıp defalarca aynı derecede gülmeyi de.. mesela komedi dükkanı arşivdir 1. bölümünden beri bende. tosun paşa, davaro, hababam sınıfı gibi klasiklerle beraber 500 gb'lık harddiskim doludur neredeyse.

sözlükte farketmem 3. bölüm entryleriyle oldu. sözlükteki siyaset, etnik, din üzerindeki ayrımcılığı ve saldırmaları bilirim bilmesine ve bu konularda çok ta sallamam buranın fikirlerini ama sözlüğün yazarlarına film, dizi gibi konularda güvenirim tıpkı behzat ç.'yi farketmem gibi. bugüne kadar da hiç pişman olmadım bu sözlük referanslarıma..

leyla ile mecnun kadar içime dokunan, mutlu eden, gülmekten soda fışkırttıran, arşivimde saklayıp çocuklarıma seyrettireceğim için beni gerçekten sevindiren, paylaştıkça, izledikçe ve izlettirdikçe dünyayı kurtarmışçasına gururlandıran, ilk defa kendimi o kurgunun içinde bulmak istediğim bir yapım olmadı bugüne kadar.. bütün oyuncuların, kimin en ufacık emeği varsa ellerine kollarına sağlık. izleyenlerin paylaşanların da tabii..

kimi alkışlayayım bilemiyorum emin olun. izlerken kimi daha çok seveyim bilemiyorum. ben ki en çok sevdiğim şeylerde bile kıl olacak birini bulurken bu dizide bulamıyorum arkadaş. mecnun, ismail, erdal, iskender, yavuz, zeynep, leyla, nurten, pakize, kaan, arda hatta ve hatta leyla'nın anne & babası bile beni kıl etmedi hiç. oyunculuklar mı çok doğal ve kaliteli, senaryo mu, yapımcı ve yönetmenler mi? ne bu dizinin sırrı? cevabını almak istediğimden değil hayranlığım tavana vurdu bunu belirtmek için döktürüyorum şu an. saçmalıyor da olabilirim gerçi mazur görün lütfen..

ismail abi çekerken o acıyı ağladım ben ya. böyle bildiğiniz gözümden yaşlar istemsiz akarak ağladım. böyle aynı ismail abi gibi boğazımdaki o çok can yakan yumruyla ağladım. üzerinden tam 7 sene geçmiş bir yaramı sızlattığı için mi ağladım acaba yoksa ismail abi'me sarılıp "geçmese de bir süre sonra acıtmıyor" demek istediğim ve yapamadığım için mi ağladım bilmiyorum ama bir komedi dizisi beni böyle yapabildiyse, ki yaptı, bu çok ciddi bir başarı. kendimi bir bok zannettiğimden değil ama boktan bir hayat yaşadığım ve böyle boktan gideceğini bildiğim için ben her acıdan bir kahkaha çıkarmaya çalışan, en ağlak dizilerde bile kopabilecek kadar gülmeye çalışan ve çoğunlukla başaran bir insanım.

ismail abi gibi arkadaş, yavuz gibi kötü gün dostu, iskender gibi bir baba, erdal gibi bir felaket tellalı*, mecnun gibi bir sevgili istiyorum izledikçe.. nurten gibi gotik bir karakterin çevremde olup ona buna tükürmesini izlemek istiyorum*, zeynep gibi bir meleğe saatlerce kitap okumak istiyorum, kaan gibi bir ilkokul öğrencisiyle dertleşmek istiyorum, arda gibi bir kötümsü saf istiyorum, biri ben daha vitaminken biri de 4 yaşımda kaybettiğim ve hiç yaşayamadığım dede sevgisini ak sakallı dedeyle paylaşmak istiyorum. ben resmen bu mahallede yaşamak istiyorum. çok ciddi bir konu tartışırken anında geyiğe bağlayacak kafaya sahip insanlar istiyorum çevremde. çevremde elitist takınan klişe laflarla ortamda parlamaya çalışan adamlara "o ne öyle yaa?" diye yüz buruşturarak tepki vermek istiyorum.. çok şey istiyorum evet farkındayım, yok çevremde böyle temiz, naif, eğlenceli, uymasa da uyduran düzgün insanlar. yokmuş ya da varmış kalmamış.

17. bölüm nirvana yaptı içimdeki bu isteklere.. 16 bölümünü tekrar tekrar izledim 17'yi sindire sindire pazartesiye kadar izlemeyi düşünüyorum şu an.. etkisi büyük üstümde.

canımı yaktın burak aksak ama kalemine sağlık.. içimi yaktın serkan keskin ama yüreğine sağlık..

ha gülmedim mi deli gibi güldüm ama son sahneler bitirdi beni şu an güldüklerime değil bu yaptıklarına olan şaşkınlığıma ve hayranlığıma odaklıyım.

vir vir vir vir konuştum biliyorum gözünü rahatsız ettiğim tüm yazarlardan özür dileyerek "laaappss" diye kapatıyorum şalterimi.

son olarak; deli gibi gülüyorum bu diziye, deli gibi seviyorum, deli gibi bağlıyım.. günü yaklaştıkça "çifs tu tu çifs tu tu çifs" diye sevinenlerdenim, çocuğumu keserim diyemem yok çünkü ama eğer bu diziye bir zeval gelirse kendimi kesebilirim.