6 Şubat 2012 Pazartesi
Moosa Sov şovla başladı
"gözden kaçırarak" değil "bilinçli bir şekilde" geçmiş olsun dilemeyen kulüptür. zira kulüp oyuncunun bu rahatsızlığının "geçmesi" için gerekenleri dün bütün gece ve bu sabah zaten yapmıştır. yapılan açıklamayı içinde "geçmiş olsun" kelimesini taramak* yerine ne demişler acaba diye okuyanlar için olayı, gelişimini ve sonucunu anlamak çok zor değil. anlamayanlar için şerh etmek gerekirse durum şudur:
söz konusu olay açıklamadan 15 dk, yarım saat, 1 saat önce değil dün gece meydana gelmiştir. gece eğlenmeye giden önder turacı dönünce evinde bir haltlar yiyip (kaza, kavga vs.) eline derin bir kesik atmıştır. (atardamarı kesebildiğine göre) sonra ailesi tarafından bir polikliniğe götürülmüştür. sonra (muhtemelen kulübün olaydan haberdar olmasının akabinde) acıbadem hastanesine nakledilmiştir. (veya naklettirilmiştir) kan kaybından ölmek üzere olan önder turacı saat 10a kadar ibret olsun diye bekletildikten sonra 2 saatlik bir ameliyatla hayata döndürülmüştür.
yani önderin bu macerası "az kalsın ölecekti zor kurtardık" noktasında bir hadiseden ziyade bir zamanlar rüştü'nün başına gelen "ayakkabı temizleme" olayını akla getirmektedir.
tüm bu gelişmelerin arkasından gelen açıklamada geçmiş olsun dileği yerine böylesine katı bir üslubun kullanılmasının ise bilinçli bir tercih olduğunu düşünmekteyim şahsen. yapılan açıklama kendisine milyonlarca dolarlık yatırım yapılan, maaş verilen, güvenilen çalışanının yaptığı kabul edilemez sorumsuzluğa bir kulübün verdiği reflekstir. bundan sonra önder ve benzerlerinin başına gelecekler için bir göstergedir.
önder'e geçmiş olsun derken takım içinde bu yıl gözlemlenmekte olan disiplinsizlik emarelerinin birikmiş faturalarının epey yüklü bir kısmının kendisine kesileceği öngörüsünü buradan iletiyorum.
yine galatasaray'ı yenmeyi dünyanın en önemli başarısı sanıp o maçtan sonraki hiç bir lig maçını kazanamayarak kendi kendisini yakmaya devam etmiş futbol takımı.. önümüzdeki on sene boyunca da galatasaray maçına neticede sadece 3 puan verildiğini anlamaları zor gözüküyor. ayrıca formda olmayan bir alex olmadığı mühletçe sivas - denizli ayarında bir takım görüntüsü vermekte.
yine yenildi ya, kilifcilara firsat cikti tabi. simdi yeni moda "bak yine bizi yendiniz dunyanin en onemli basarisi sanip, bak ne haldesiniz". bunu diyenin ya gozunu fener nefreti burumustur, ya yakin donemde turk futbolunu zerre kadar takip etmemistir, ya da iki olguya bakip aradaki baglantiyi kuracak zekada degildir.
simdi bu iddiayi okuyan bir insan ne dusunur? fener galatasaray'i yendigi sezonlarin hepsinde veya cogunda husrana ugradi. dogru mu? fener 10 senedir galatasaray'i kadikoy'de yenmis. bu 10 sezonda 6-0'lik galibiyetten sonra berbat gecen bir sezon da var, ama sonunda sampiyon olunan sezonlar da var, sampiyonlar liginde fener tarihine gecen basarilarin yasandigi sezon da var, son maca kadar sampiyonluga gidip son macta baya bi kumpasin da etkisiyle kaybedilen sezon da var. kisacasi boyle bir iddiada bulunabilmek icin iki olay arasinda ciddi bir baglanti olmasi gerekir.
hal boyleyken bu arkadaslar hangi kafayla boyle bir genelleme yapabiliyorlar gercekten merak ediyorum. aslinda mevzu ayan beyan ortada da kimse kabul etmek istemiyor. kadikoy'de suregelen seriyi bir turlu aciklayamiyorlar, galatasaray'in yenilmesini aciklayamiyorlar, bari fener'i karalayalim diyorlar. yoksa arasalar "galatasaray'i yenmek benim icin dunyanin en onemli basarisidir" diyen 10 tane fenerli bulamazlar bunu kendileri de biliyorlar. dusunuyorum da, ya insanda biraz utanma olur ya. kac sezondur fener taraftari sikayet ediyor kotu futboldan. 100. yilda bile az mi sikayet edildi? 6-0'in hocasi werner lorant kadikoy'e mac izlemeye gelse elini sikan selam veren olmaz.
boyle bir huy var. millet kendini tatmin etmek isteyince illa aciklayamadiklarini asagilamayi seciyor. onun da bu olayi rasyonalize etmesi boyle. her fener macindan once en tez canla "geliyoruz", "metrobusle geliyoruz", "iki dilegim var cimbombom ikisi de fener'e koymak" diyenler mactan sonra en once bu tarz aciklamalara sarilanlar oluyor. bunun bir de "buyuk takimlar kupalarla, kucuk takimlar yendikleri buyuk takimlarla ovunur" gibi bi lafi her girdigi tartismada muhakkak kullanani var. ne hikmetse sadece galatasaray fener'e yenildiginde hatirlaniyor bu laf.
aralık 2009 tarihi itibarıyla yaşadığı düşüşü ciddi bir şekilde ele almak gereken takım. gazetelerde yazılanlar çizilenler doğru ise futbolcuları futbol klübü olmaktan çıkıp alem klübü havasına bürünmüş görünüyorlar. aziz yıldırım'dan beklenen bu noktadan sonra kimsenin gözünün yaşına bakmaması ve öyle de olacak gibi görünüyor. ama ya daha sonrası?
yeni transferler, giderek kimyası, kişiliği bozulmuş futbolcular yerine yeteneklerine ve yıldız olup olmadıklarına bakmadan futbolu seven, fenerbahçe'de oynamayı ayrıcalık sayan bir ekip ile devam edebilmek şampiyonluktan daha önemli bir ihitiyaç fenerbahçeli taraftarlar için. onun içindir ki son 3 yıldır bu takımda faydalı olarak saydığımız insanlar değişmiyor, değişemiyor. son iki yıldaki transferlerden emre dışında saha içinde bu takıma herşeyini veren başka yeni transferimiz var mı? emre'nin nasıl geldiğini hatırlatmaya gerek var mı?
bu sene lige yaptığı girişle 3 maç üstüste kaybetme lüksüne sahiptir fenerbahçe, bakın bu rezalet performansa rağmen hala puan puana devam ediyor lig. son 7 haftadaki kötü performansını ilk 7 haftada yaşasaydı ardından ayağa kalkabilir miydi sıralamada hemen yanıbaşındaki ezeli rakibi gibi? bu soruya evet yapardı diyebilen bir fenerbahçeli var mı aramızda? esas meselemiz bu!
ben bir fenerbahçe taraftarı olarak sadece ama sadece karakter istiyorum takımımda.. bir tane atınca yatan bir tane yiyice çözülen değil. 90 dakika futbol oynayan bir takım istiyorum. yıldızlarla dolu olan bir kadro şart değil ama yıl 2009 da olsa, şartlar değişmiş dünya değişmiş de olsa karaktersiz adam barındırmayan adam gibi adam bekliyorum. devre arasında sercan yıldırım'ı transfer etme hayali yerine, santraforları sakat diye orta sahadan santrafor üretmeye çalışan bir anlayış değil furkan denilen gencecik adamı sahaya süren anlayışı istiyorum. furkanı 25 yaşından sonra genç furkan diye takımda görmek istemiyorum. madem sağa sola savuracak kadar paramız var, paramızla rezil olacak kapasitemiz var, yönetim yazsın şu kadar milyon yuro hasar, ve açıklasın, "yıldız diye aldığımız futbolcuyu karaktersizliği sebebiyle siktirettik" . önümüzdeki 3 yıl değil ondan sonraki 3 yılların şampiyonluğu için karakter sahibi bir grup oluşturulabilmesini istiyorum.
fenerbahçe 3 kez arka arkaya yenilebilir, şampiyon olmayabilir, bir 30 sene daha türkiye kupasını almayabilir. bunlar takımın içinde bulunduğu mevcut durumdan daha kötü şeyler değil taraftar için. ilk daum döneminde hatırlamadığım bir lig maçında rakip takıma 5 dakika boyunca yapılan presi ayakta alkışlamıştı bu taraftar. ezeli rakibine 4-3 yenildiği maçta hem ezeli rakibini hemde kendi takımını alkışlamıştı. zico döneminde kendisinden güçlü olduğu bariz bir şekilde hissedilen takımlar karşısındaki direncini, karakterini alkışlamıştı.
kıpırdansa yenebileceği rakipleri karşısında, hiçbirşey yapmadan, sanki bir boks maçının ellerini yüzüne dahi kaldıramayan gardsız boksörü gibi yenilmesi kimse anlayışla karşılamayı beklemesin. eski yıllara göre birçok maçta kötü oynayan gökhan gönül'e ses edebilecek olan var mı? kimse edemez çünkü en kötü anında dahi kıçını yırtarcasına mücadele eden futbolcu ihtiyacının, karakter ihtiyacının karşılığıdır. olaylı transferi ve kişiliği ile emre'nin fenerbahçe içerisinde kötü oynasa dahi yerden yere vurulması mümkün mü? insanlar bir senedir her maç kıçını yırtan, mücadele eden bir adam seyrediyorlar. derdimiz sadece bu. beklentimiz sadece bu.
yönetimden tek istediğim şudur;
şampiyonluk, mampiyonluk bekleyen yok, şu kadroya karakter katın, maddi değil manevi değer katın, duruş katın ve ne kadar lüzumsuz varsa temizleyin. yerlerine yıldız değil adam koymanız fenerbahçe taraftarı için yeterli olacaktır.
futbol takımı ligde 25 ekim 2009 fenerbahçe galatasaray maçından sonra kaybetmeye başlamıştır. oynanan oyunda çok büyük bir düşüş yoktur. düşüş olması için önce çıkış olması gerekir. 8'de 8 yaptığı maçları gözünüzün önüne getirin bakalım, o maçlarda sahada çok iyi oynayan bir takım var mıydı?
kaybedilen maçlarda emre belözoğlu'na alternatif üretememek ve onun olmadığı tüm maçları orta sahasız oynamak zorunda kalmasından dolayı 3'de 0 yapmış bir takım ortaya çıkmıştır.
bunun sorumlusuda başta aziz yıldırım olmak üzere christoph daum'dur.
bu takım yıllardan beri yanlış transfer hamleleriyle eritiliyor. futboldan, futbolcudan anlamayan, gereksiz yere brezilya'lı aşkıyla yanıp tutuşan eski kafalı, modern futbol anlayışının gerisinde kalmışların zihniyetiyle yönetilen eriyen bir takım var.
o kadar aciz, o kadar yetersiz oyuncular transfer ediyorlar ki, işte sonra böyle ağlamaklı ifadelerle sağa sola çatan ,oraya buraya sallayan, kulüpler birliğinden istifa edip(sonra vazgeçip) aklınca posta koyan bir zihniyet var. sen böyle birbirinden yeteneksiz oyuncular transfer edersen, ağlamak zorunda kalırsın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder