17 Nisan 2012 Salı
AaAhhhahahah
"bütçe" vurgusu... güzeel.
burada yapmak istediği mesela liberal kamuoyunun "faili meçhuller", "bütçe" gibi talepleri ile muhazafakar kamuoyunun "terör" kavramlarını bir arada kullanmak.. "milletçe sormamızı istiyorum" diyor. "barış"ın toplumsal meşruiyetini tesis etmeye çalışıyor. e yarın pkk'lıya af vs. olabilir sonuçta.
konuşmaya bakmaya devam edelim:
"istiklal marşı'nı dinlerken hepimiz yüreği kabarmıyor mu? yemen türküsü'nü dinlerken hepimizin gözleri yaşar mıyor mu? fuzuli'nin şiirleri nasıl ruhumuza hitap ediyorsa, ahmedi hani'nin dizeleri de aynı şekilde bizi duygulandırmıyor mu? neşat ertaş, 'gönül dağı' dediği zaman her birimizin tüyleri ürperiyor. aynı zaman şivan perver, 'halepçe', 'hazal' dediğinde gönül dünyamızın derinliklerine dalıyoruz."
istiklal marşı ile başlamış şivan perver'e getiriyor sözü. samimiyetsiz olduğuna kuşku yok. (güncel örnek, aram tigran'ın vasiyeti üzerine cenazesinin diyarbakır'a götürülmesinin 'kürt sorunu koordinatörü' içişleri bakanlığınca engellenmesi)
ama yapmak istediği şu. iktidar partisi lideri olarak arzusu milliyetçi/iç anadolu oylarını kaptırmamak. ama bir yandan da "barış"ı getirmek. taraf'ın umut ettiği/gazladığı üzere gerçekten "barışın başbakanı" olmak.. o yüzden bir gözü "milliyetçi muhafazakar" kamuoyunda, bir gözü "barış"ta..
mhp ve chp'ye bakılırsa "bırakınız ölsünler, şehitler olsun ne güzel." durumundalar.
başbakan ise, "anne"ler için "teselli kelimelerinin" yetersiz olduğunu iddia ediyor konuşmasının bir bölümünde:
"hangi annenin yüreği dayanır buna? hangi annenin kalbi bu açıyı taşır. 'büyüttüm, besledim asker eyledim, gitti de gelmedi yavrum, buna ne çare...' diyerek ağıtlar yakan bir anneyi, hangi etkileyici söz teselli edecektir. 30 yıldır nice anne, telefonun başında ağrı dağı gibi, munzur dağı, cudi dağı gibi, erciyes dağı gibi, kaçkar dağı gibi olduğu yere yığılıp kaldı."
şimdi buraya dikkat:
"annenin ideolojisi yoktur, annenin siyaseti yoktur, sağcılığı, solculuğu yoktur. oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun"
"her ne sebeple" derken pkk'lıların annelerini de kapsayacak şekilde söylüyor bunu.. ama hemen arkasından dini imgeleri kullanarak "milliyetçi/muhafazakar" damarı sağlam kazıklara bağlamak istiyor:
"yozgat'taki anne ile hakkari'deki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, evladı için yasin ve fatiha okuyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır."
siyasi olarak da iyi bir noktada tutuyor kendisini, chp ve mhp'ye "gelin katkı sağlayın" mesajı veriyor göstermelik de olsa.
"bütün siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, akademisyenlerle, medya, yazar-çizer, hepsiyle elele verelim ve bu işi böyle çözelim."
diyor.
şu kısmı kesinlikle ahmet altan yazmış:
"biz artık botan çayı'nda serinlemek, zap suyu gibi coşmak, dicle, fırat, murat gibi barışa kardeşliğe akmak istiyoruz. istiyoruz ki munzur dağlarında hep birlikte kardelen toplayalım. cudi dağında yediverenler, ağrı dağında çiğdemler dermek istiyoruz. ülkemin 7 coğrafyasından derilmiş çiçekleri, ülkemin annelerine, o tertemiz yüreklere vermek istiyoruz."
gelelim son söze. alıntıları "akp kamuoyuna baskı yapmak mı, akp'ye gaz vermek mi, yoksa stat oturaklarına 'devrim' yazıp beklemek mi sorunsalına cevap" örneği olsun diye yaptım. muhafazakar bir toplumda yaşamak.. sorunların çözümü için, onları bir şeylere ikna etmek durumunda olmak zordur. demokratik vicdan hareketi bile "ne o, iktidardan vicdan mı dileneceğiz" olarak karşılanabiliyor. doğaldır. bazıları için, üç kişi toplanıp bir konu üzerinde mutabakata varmak kolaydır, "oo süper abi o zaman esrar da serbest olmalı tabii. sen peki çırılçıplak gezmek hakkında ne diyorsun, özgür olmalı mı?" levellerinden inmek zor da geliyor olabilir. siz devrimi, gece toplum uyarken yapacaksınız, biliyorum, eminim. yolunuz açık olsun.
ben ise, ahmet altan kadar iyimser değilim. akp, barışı tesis edemez. ama bu oluşan toplumsal zeminin bir yararı varsa o da belki "kürt sorunu"nun "farkında olmayan" birilerinin; 12 yaşında 13 kurşunla ölen uğur kaymaz'ların, zorunlu göçün, köylüleri katleden generallerin, polislerin, devletin bunlara sahip çıktığının farkına varabilecek olmasıdır.
tamamen islami muhafazakar bir partinin buna kendince, kendi siyasi hesaplarıyla, kendi basiretsizliğiyle, kendi ikiyüzlülüğüyle yelteniyor olması dahi buna hizmet ediyorsa sevinirim. safça hayaller kurarım. belki ben ölmeden, birilerini "oğlunuz bir kahramandı, şehit oldu" diye kandırdıklarını görmem diye..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder